14 Mart 2010 Pazar

Hilmi Yavuz'un Kuyu'su, Hayko Cepkin'in Sandık'ı, Buda'nın Peşt'i

Hilmi Yavuz bir öykü anlatmaya karar verir. Bu öyküyü kafasında öyle detaylandırır ki nerede yazması gerektiği bile bellidir. Hilmi Yavuz, sevgili okur, bu anlatıyı bir kuyu'da yazmak istemektedir. İşte bu nedenle içine Erica ve Baby tipi daktilolarının sığacağı bir kuyu arayışına girişir... Hilmi Yavuz'un Kuyu'sunu okumaya başladığımda Aziz Nesinvari bir tat aldım. Gözlerim heyecandan yerinde duramadığından susamış da bir bardak su bulmuşcasına içiverdiler Kuyu'yu. Hele Murat Menteş'in Dublörünün Dilemmasını yeni bitirmişken gösterişsiz,derin, yalın ve kurgularıyla hava atmayan böyle bir kitap ilaç gibi geldi.

Hayatınızdan sizi mutlu etmeyen alışkanlıklarınızı çıkardığınızda ve mutlu eden yenilerini istediğinizde hayat size bunları veriyor. İnanın. Bir süredir her sabah yürüdüğüm yolları yürümekten, hep aynı binaları ve trafik gürültüsünü çekmekten, her sabah oturduğum bilgisayarımın başına oturmaktan ve her akşam aynı yatağa dönmekten sıkıldığımı hissediyorum. Her sabah aynaya baktığımda gördüğüm, ben de benden sıkılabiliyor bazen. İşte böyle zamanlarda fonu değiştirmek gerekiyor. O zaman aynadaki aksin, yürüdüğün yollar, baktığın binalar, aldığın nefes farklı oluyor. Bacccha'ya bu planımdan bahsettiğimde bana tatil anketörü edasıyla sorular sormaya başladı; Sessiz ve sakin bir yerde ufak yürüyüşler mi istiyorsun? Yoksa sırt çantanı alıp şehir şehir dolaşmak mı istiyorsun? Göl kenarında sessiz bir orman mı olsun? Yoksa dalgaların vurduğu bir sahil mi? Baccha'nın hayatımda olmasını seviyorum. Onunla İkitellinin altına C4 yerleştirme planlarımızı, her konuşmamızda aslında bilmediğim ama bir öncekinden daha eğlenceli gelen yeni bir gücünü öğrenmeyi de. Ben de rehberim Baccha eşliğinde içinde olmak istediğim fonu seçtim. Uzun süredir ertelenen istekler klasörünü açtığımda Prag dosyası çarptı gözüme. Atina ve Prag arasında kısa bir kararsızlıktan sonra ruhumu bir balon gibi saldım ve Macaristan dedi. Bu sabah da Macaristan'da doktorasını yapmış Caner geldi çantasında Budapeşte haritalarıyla. Tatilin en güzel yanı tatil planları yapmaktır. Hele tatil planlarını senle gelmeyecek olsa bile seninle aynı heyecanla paylaşan dostların varsa tadından yenmez. Biz de Caner'le çizgi film arasında tatil planları yapıp güldük eğlendik. Orda bir Macaristan var, çok da uzakta değil.
Ey tatil! sen ne tatlı hayalsin.

Lüks insanı mutlu eden detaylardır demişti bir zamanlar tanıştığım bir Adonis. Benim lükslerimden biri de kitaplarım. Ufuk Hoca sağolsun, bugün Hayko Cepkin konserine giderken benim kitaplarımı da unutmamış ve birbirinden güzel altı kitap getirmiş bana. Bayram sabahını bekleyemeyen arife çocukları kadar mutlu ve heyecan doluyum.



Hayko Cepkin konserine giderken sahne şovunu merak ediyordum. Daha önce de bir çok rock konseri izledim ama böylesi bir performansa şahit olmadığımı söylemeliyim. Tam saatinde sahne aldı, salondaki kalabalıkla sahneye çıkacağı dakikaları saydık. Sahnede hiç ara vermeksizin bir buçuk saat kaldı. Şarkı aralarında gereksiz sohbetler, laf atmalar yoktu. Hayko Cepkin dinlemeye gittik ve doyasıya Hayko Cepkin dinledik. Ufuk Hocanın yeğeni Çağlar'ın heyecanı hepimizi zaten sarmıştı ve onun gibi en ön sıraya gitmeye cesaretimiz olmasa da bu muhteşem konseri arkalardan, dalgalı bir denizin kıyısında o ambiansa dahil olurmuşcasına keyifle izledik. Bebek'te fotoğraf çekme ve Tamirane'de jazz konseri programını anında sildiren Hayko Cepkin piyangosu bütün haftanın yorgunluğunu aldı. Yeni haftaya pimi henüz çekilmiş bir bomba kadar hazırım.

Hiç yorum yok: