27 Aralık 2010 Pazartesi

cingıl cingıl



görkemle volki bana bu videoyu seyrettirme gafletine düştüler. önümüzdeki bir ay durmaksızın izlemek ve dinlemek istemiyorsanız göstermeyin kardeşim bana böyle şeyler :)

22 Aralık 2010 Çarşamba

denizler altında... fersah fersah...

"Gerçekte Kaostu en önce meydana gelen, sonra da geniş göğüslü toprak, her şeyin
daima sağlam durağı ve Eros, en güzeli olan ölümsüz tanrıların.” dedi, Hesiodos. Herşeyden önce kaos vardı ve eros'un kronos marka kol saati bu olanlara şahitlik yaptı. sadakallahülazim. Sıkıldım bu karanlık ve karmaşık kaos teorisinden artık ernesto. Olacaksa şu big bang olsa da dağılsa artık kelebek kanatlarıyla hayat yeniden.



Hayat bir terazidir, evladım, demişti bir gece, harbiyenin arka sokaklarında karşılaştığım torbacı bir köpek. Paran yoksa bil ki çok sıkı sevişeceksin,ghıırrr, aşk meşk diye inliyorsan, kesin piyangodan para vuracak sana... havvv havv haa...

Dibe indiysen, herkes aynısını söyler, "eğer en dipteysen korkma. daha derine inemezsin zaten."

Onlar, diplerde yaşayan canavarlardan haberdar olmayanlardır. En dipteki o karanlık leş yiyen akbaba balıkları burunlarının dibinden geçmemiştir.

Hani barış mançonun bir şarkısı vardı. Diyordu ki; dostlar bugün kendimi hıyar gibi hissediyorum... Hıyar demek istemiyorum, zira aklıma senle ilgili konuyla alakasız bir şey getiriyor hıyar demek ve gülümsüyorum. Hıyar demiyorum abi.Evren çorbasının en dibine çökmüş, bir tortu gibiyim bugünlerde. Gözlerimi sonuna kadar açmış neler olacağına bakıyorum. Burnumun ucundan müren balığı kuyrukları sıyırıp geçiyor. Elimde çift kılıcım hareket etmeden uygun anı kolluyorum. Kalamar edemeyecek kadar kalantor, bir ahtapot olan, çok kollu hayat; hangi silahı seçmek istediğimi sorduğunda, bu savaşta; "kılıç" demiştim ona. Çifte kılıç istiyorum.
Kill billde umanın bütün capon evlatlarını kestiği sahnedeki kadar öfkeliydim ve kılıç istiyordum. Hayat ahtapotunun kolları da, bana seni uzattı.

Müziğin sustuğu andayız. Kadrajda gözlerim, hızlı hızlı soluk alıp veriyor. etrafta dolanan müren kızları, köpek balıkları ve dahi devlet eşkiyaları... Parmaklarım kabzayı okşuyor yavaşca ve sessizce yaklaşanlara bakıyorum. Çok az kaldı aslında sevgili kılıç hazretleri. Sen birşey yapmayacaksın merak etme. Her zamanki gibi kendini bana bırak umumiyetle. Ben gerisini halledeceğim, memnuniyetle.
o zaman, big bangden sonra görüşmek dileğiyle...

13 Aralık 2010 Pazartesi

paradoksal

işler uzayıp,eve geç geldiğinde, kedilerini henüz uyanmış ve oynamaya hazır bulursun. Eğer bugünkü gibi birşeyler yazman gerekiyorsa ve evde başka parmak barındıran yoksa, sizden de yüz bulamayan hamur, çamuru sıkıştırıp, kovalamaca oynamaya başlar. patur putur koşup bir yandan perdeleri ve havluları indirirler. halılar dağılır. dışarı bırakırsınız oynasınlar diye, biraz oynayıp cama yapışırlar. camı açarsınız, içeri girmezler. uzanıp almaya çalışırsınız geri çekilirler. yedikleri boku bilmektedirler. sesinizi yumuşatıp seslenirsiniz. ama işe yaramaz. dışardan buz gibi soğuk gelmektedir. doğalgaz iki aylık 340 gelmiştir. ve hamur önce miyavlayıp şimdi camı açınca geri çekilmektedir. beklersiniz ama girmez.
burjuva yazar olmaz, diye gülümseyerek söylenmektesinizdir.
camı kapatıp yerinize oturursunuz. sıcak su torbasını kucağınıza alırsınız. üstünüze battaniyenizi sararsınız. ayakları da sehpaya uzatınca, şelaleden saçlarıyla melaike sultanın sudan adasının etrafında dolanmaya ve sohbetlerinizi yazmaya hazırsınızdır değil mi?
(ne zaman şelale görsem, suyun intiharı gelirdi aklıma)
hayır!
Hamur var gücüyle, zıplayıp, bağırmaya başlar.
O an, sizinle oynadığını anladığınız andır.
ve işte o zaman kalkarsınız ama camı açmak için değil, dostum. kulaklıklara uzanıp, sonra da müziği son ses açmak ve onu duymamak için.
camın önüne yürüyüp nina simone, I feel good eşliğinde kedinize hareket çekersiniz. hatta tek elle yapılan, parmaklar arası bir baş parmak sallaması yetmez, bileğinizi yalayıp şaak diye cila çekersiniz hareketinize.
bunu al sen hamur diye haykırırsınız.
hamur kocaman gözleriyle size bakmaktadır. kanepeye oturur, müziği son ses açarsınız, yazarsınız. Yazarsınız, yazarken, hamurun sesi artık, kulaklıktan gelen müzik sesini bile bastırmaktadır.

Neyse ya, komşulara ayıp olacak. en iyisi şu camı açayım ben.


oyun

en son ne zaman ilk aşkını bıçakladın
bir kızın kalbinden?
o zaman en masumunuz
ilk aşkına sıksın

10 Aralık 2010 Cuma

paralel günaydın



günaydın bruce,

hava hala bok gibi. ama biz senle, bir paralel evrende buz gibi bir kış sabahına değil de, kuş sesi sıcağında bir bahar sabahına uyanmış olalım.
o paralel evrende, ben yazdıklarımı toparlayıp sana gelmiş olayım, çalışmak için. yemekte fifth elementten sonra sen uyumuş ol, ben de sabahlamış.
ne feridin feryadı olsun, ne cihatın aşkı, sadece khaled ablanın sesi ağlasın o sabah. sabah gibi koksun her yer.

ihsan oktay anar üstad, efrasiyab'ın hikayelerinde, ölümle dedeyi uzun ihsan peşinde dolaştırma oyunundayken, bir keman sesi tasvir etmişti. ağlıyordu keman. ama sevinci içine sığmayan biri, ağlıyordu sanki. ben o kitabı okurken, cihat aşkın çalıyordu leylada. sanki aşkın sesi, okuduğum, o an için çalıyor gibiydi. o andan sonra ihsan ustayla cihatın aşkı hep birlikteydi. ne zaman aşkın dinlesem, uzun ihsanın kelimeleri çaldı, ne zaman dalsam onun hikayelerine, kemanın sesini okudum.

o sabahın da, sinestezya dünyasında, bu şarkının, kendine has bir kokusu olsun. yeni uyanmış çiçek, deniz , bebek kokusu gibi, güneşli bir bahar kokusu gibi.

sen o paralel evrende, o sabaha uyurken, ben bu kış kıyamet istanbulunda, oturdum da yazmaya başladım. sanayazdım. seni özlüyordum demek ki. gece otururken gözlerinin, gece rengi olduğunu fark ettim. ve birini özlemeyi ne kadar özlediğimi...

şimdi eski hikayeleri toparlamaya devam etmeliyim. sen de benim için uyu sevgili. uyanınca alırsın diye günaydın öpücüğü bıraktım yastığına. dizinin şişliği, gözlerinin karanlığı, küpenin ışığına.

dinle şarkıyı. orda bir paralel evren var uzakta.

beşi beş kuruştan...

7 Aralık 2010 Salı

supergirl



Evet, bugünlerde dünyanın manyetik alanında yapılan düzenlemelerin etkilerini hissettiğimizi düşünüyorum. Bu düzenlemeleri yapanların, daha önce de dünyayı tehdit eden olaylara müdahale ettiklerini, çünkü dünyanın çok önemli bir gezegen olduğunu ve son hamleleriyle enerjilerini doğru kullanan zeki insanların, olayların akışında etkin olabileceğini ve yeni bir dönemin başladığını düşünüyorum. Artık polis devletinin, recep tayyip erdoğanın yada obamanın, kapitalizmin veya yaşama amacımız haline gelen üzerinde rakamlar yazan kağıt parçalarının önemsiz olacağı bir yaşamın başlayacağını düşünüyorum. Enerjimin akışını daha rahat düzenlemeye başladığımı ve enerjimi kontrol ederek yaşamı, hem kendim, hem de bana ihtiyacı olanlar için daha rahat hale getirebileceğimi düşünüyorum.
Yakın zamanda İstanbul'da bir deprem ve Jüpiter'de bir patlama beklemekteyim.
Düşünüyorum. Varım öyleyse.


http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=651

http://www.red.web.tr/site/yazar.asp?yaziID=496

6 Aralık 2010 Pazartesi

elma mevsimi

saklambaç oynuyordu yazla kış
kız sobeledi yazı
elma dedi
böyle geldi sevgili mevsimi

tek başıma her şeyle uğraşmaktan yoruldum
güçlü ve tek başına kız heykeli modeli miyim? dedi kış
benim de başım okşansın
ben de sarılayazıp uyumak istemez miyim ki?

eksilmekten yoruldum da
bir yandan saklanırken
aslında tamamlanmak istedimdi

vahşi bir kediydim
hayatı avlamak için koşarken
bak
başımın okşanması unutuldu gitti

yazla kış evcilik oynuyordu
çanak çömlek saati
yazı yatırıp dizine kız
bütün elmalarını sobeledi

5 Aralık 2010 Pazar

korkusuz korkuluk

başarısız bir organ nakli gibi
şehir kusuyordu beni


rengi solmuş sararmış
başaklar içinde savrulan
yalnız bir korkuluk gibi

herkes kendi evreninde yaşar
kimse anlayamaz seni,
senin kadar, senin gibi
yalnızlık tek gerçeğidir yaşamın
senin başkalarını anlayamadığın kadar
başka acıları çekemediğin gibi

kimi koruyorsun?
kimden?
neden?
cesurmuş gibi sanki
korkularını giyinmiş üstüne
korkuluk

oysa
hayattan korkmak tek başınadır
korktuğun aslında ölmek değil
sanki yaşamakmış gibi

kusuyordu şehir küsürlerini
küstüğü, başarısız bir organ nakliydi sanki

4 Aralık 2010 Cumartesi

erektif

yirmibeşin ne kadar önceydi?
sanki yüzyıllar geçti
değil mi?

dimdik durmak mı lazım mutlaka
hayatın karşısında
bu çok erektif bir tavır değil mi?
her kalkışın bir inişi vardır
ve
bazen yüzyıllar geçer
an gibi

sarılıp uyumayalı ne çok oldu
yüzyıllara
bir kaç damla akar yüzümde
yıl gibi

insan olan yerlerim ağrıyor
bir zamanlar kahraman
memelerim vardı benim
bak onlar bile hiçbirşeyi çözemedi
anlıyorsun
değil mi?

1 Aralık 2010 Çarşamba

secuya


Jehan Barbur - Yoluma Çıkma
Yükleyen Tayuf. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

"ikiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım
bir yanım öbür yanıma düşman
sağımda kızgın kumlar gezdirdim
solum üşüyor eski bir anıdan"

"seni kırdığım yerden beni de kırdılar.
ben hiçbir cümleye ağlayamam artık seni"

"aklıma suyun intiharı geliyordu hep
şelale deyince"


"gunes.. yildiz

yol uzun, güzergâh zorlu; ne demeliyim?
zarif kardeşim benim,
seni aldım yanıma, ikizimi almış yürüyor gibiyim.

sana yıldız sana güneş mi demeliyim,
günümde hayret gecemde hayret istedim
yer yer senin gibiyim ben yer yer kendim.

insan olan yerlerim çok ağrıyor,
olsun, yine de sen kapanma, bu sıra benim,
yerine bırak ben incineyim."

"ayrılık

her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer
kendi sabrını deneyen taş,
kendi uykusuzluğunda yatak oldun.
kül koy şimdi yanına korunun
seni kavuran onu da yakmasın.
aşkla besle kendini,
gül yetiştir,
sardunya çoğalt.
ki, sen aşktan ve ayrılıktan
başka ne anlıyorsun."


"dünya söyle bakalım benden gidenleri
nerene sokacaksın şimdi?"
bak ben utanıyor muyum?
kanayana kadar dizlerim, misket oynarken
hem, unutma herkes birilerinin yarasını taşır uzaklara"

"sen güzel insansın
herkes biliyor bunu
yaramı alıp uzak şehirlere gidiyorsun
-saçlarımı düz bir denize ısmarlıyorum

utanma! ayıp değil ki bu"

sevgili secu, bu akşam da böyle huzurlu sakin ve sessiz olsun. hani sen demiştin ya, bazen durmaksızın konuşacak, bazen de susup oturacak... birhan keskin'in sevdiğim parçalarından bir karışık yaptım sana ortaya. Karışıklığı severim. Çünkü...

"ben istanbul'a çok benzerim sevgilim
onca iştiha içinde onca keder.
çın çın bin ses imkanıyken
sesin göbeğinden çatlayıp orada kaldığı yer.

sorunun sorulduğu yerim ben,
cevabın alındığı yer!
bir yanım erguvan bir yanım gül ve laleler
bir yanda serseri otlar, başıboş, plastik çiçekler
kök dal dolanmış duvarda birbirine koyu keder.

gezmediğin yerlerim vardır mutlaka
beklerim, yeraltı mağ'raları
bir ayağım geçmişte kalmış alamam
öbürü koduğun bahtımmış, eline ayarlı.

sevgilim kış düşmüş dünyaya içimden
eve nasıl varayım!
bir kovuk bir obruk oldum,
üstüm başım kar, yollar kapalı"

kar geliyormuş avrupadan, vallahi benim ağzım şom değil, geleceği varmış zaar.
ben de senin gibi kansız bir kurbanım aslında ve yine birhanın dediği gibi,

"kuşkusuz ki, ipini koparıp kaçan dananın tarafını tutarız..."

seviyorum seni