11 Şubat 2011 Cuma

uyanmak

ilişkiden uyanmak, uzun bir hastalıktan iyileşmek gibi. biraz mahmurluk var sanki üstünde, ama dinlenmiş, dinç, güçlü hissediyorsun kendini... her şarkı senin için çalıyor, yüzünde sebepsiz mutlu bir gülümseme, dudak ucun her daim sağa yatık ve emin ol ayrılığa dair eğlenceli şarkılar aşka dair olanlardan fazla.

27 Ocak 2011 Perşembe

en içindeki
en sarhoş
en doymak bilmez halinle severim seni sevgili
sen de üşüme sokul yanıma uyu hadi
çok horlama ama
ne beni
ne kendini

15 Ocak 2011 Cumartesi

galata

sıralarda oturmuş öğrenciler misali
dersin bitmesini bekleyen binalar arasında
halice yukardan sakince bakar
kız kulesinden hallice galata

14 Ocak 2011 Cuma

durdurulamaz emir megafonda

info : araba : BMW 5.40 guzergah : Bebek, Hisarustu, Etiler, Levent
arabadaki herkes ayik, icki veya baska birsey yok ;)



abi, bu arabada olup, durdurulamaz emir megafonla polis memuruna, "memuurr" diye bağırırken, gülmekten katılmak istedim. kaç kere izleyeceksiniz bilmiyorum da, beni çok eğlendirdi. seviyorum sizi. :)

12 Ocak 2011 Çarşamba

2 Ocak 2011 Pazar

renegade 2011

yılbaşı eğlencesinin son sabahında, nihayet kendi evimizde, yatağımızda, sabah sigarasında, kaşta büyük çakıla bakan sekoya ağacının dallarının altında,"size bir şarkı dinleteceğim" diyor ernesto sohbetin ortasında. "ve bu şarkıyı dinlediğinizde hayatınız ikiye ayrılacak. bu şarkıdan önce ve bu şarkıdan sonra..."
gülüyoruz bir yandan sekoya ağacımla;
"bırahh allasen! bizi dinden çıkarma."



istediğim her şeyi bana bahşeyleyen, parçam olan, parçası olduğum, parçalarımı parça parça ortaya seren, kadim zamanları, mekanları ve makamları kucaklayan evren adına,

istediklerimi hak ettiğime kanaat getirip, kanaaatkar kanatlarının altından meyvelerimi vermeye başladı evren bana. hayal ettiğimin de ötesinde, göstere göstere ernestoyu getirdi bıraktı ayak ucuma.
şimdi o pazarın akşamında, onun milat diye izlettiği dinden imandan çıkaran melodisi tadında, birbiriyle yarış eden yunuslarmışcasına, kapışan, dolanan, dolaşan, saksafon çalan adam ve keman çalan kız edasında,
uyurken, buzlu badem çenesine, kimbilir hangi hayal gücünün mükemmel gönyesiyle çizdiği muntazam burnuna ve dünyanın en tatlı sözleri akıtan kocaman meyvesi, kabuklarına yumuşatıcı sürdüğüm dudaklarına bakıyorum. bakmaya doyamıyorum. dinden imandan çıkıyorum.
hamur göğsüne yatmış. patisi elinin üstünde... yemyeşil ikisi de, gecenin ikisinde.
birazdan, üç gün üç gece kutlanan kırismıs arkasında, güzel bir duş alacağım yatmadan, sevdiğimin kanat altı yastığından, ten rengi uykuların esmer diyarında...
iki kişi uyumak da güzeldir aslında. birbirinin üstünü örtersin uyandığında. hele hamur da iyi günündeyse parmaklarına aldırmayıp uzanır hırıldayarak yanına.
bir aradayken çıkardığımız tüm enerjiyi parmak uçlarımda çevirip yolluyorum evrene. ait olduğumuz ve dahi kendimizi bulduğumuzu, karşımıza çıkardı diye.
bundan sonrası güzel olacak nasılsa.



Akan su asla kokmaz
Çin Atasözü

27 Aralık 2010 Pazartesi

cingıl cingıl



görkemle volki bana bu videoyu seyrettirme gafletine düştüler. önümüzdeki bir ay durmaksızın izlemek ve dinlemek istemiyorsanız göstermeyin kardeşim bana böyle şeyler :)

22 Aralık 2010 Çarşamba

denizler altında... fersah fersah...

"Gerçekte Kaostu en önce meydana gelen, sonra da geniş göğüslü toprak, her şeyin
daima sağlam durağı ve Eros, en güzeli olan ölümsüz tanrıların.” dedi, Hesiodos. Herşeyden önce kaos vardı ve eros'un kronos marka kol saati bu olanlara şahitlik yaptı. sadakallahülazim. Sıkıldım bu karanlık ve karmaşık kaos teorisinden artık ernesto. Olacaksa şu big bang olsa da dağılsa artık kelebek kanatlarıyla hayat yeniden.



Hayat bir terazidir, evladım, demişti bir gece, harbiyenin arka sokaklarında karşılaştığım torbacı bir köpek. Paran yoksa bil ki çok sıkı sevişeceksin,ghıırrr, aşk meşk diye inliyorsan, kesin piyangodan para vuracak sana... havvv havv haa...

Dibe indiysen, herkes aynısını söyler, "eğer en dipteysen korkma. daha derine inemezsin zaten."

Onlar, diplerde yaşayan canavarlardan haberdar olmayanlardır. En dipteki o karanlık leş yiyen akbaba balıkları burunlarının dibinden geçmemiştir.

Hani barış mançonun bir şarkısı vardı. Diyordu ki; dostlar bugün kendimi hıyar gibi hissediyorum... Hıyar demek istemiyorum, zira aklıma senle ilgili konuyla alakasız bir şey getiriyor hıyar demek ve gülümsüyorum. Hıyar demiyorum abi.Evren çorbasının en dibine çökmüş, bir tortu gibiyim bugünlerde. Gözlerimi sonuna kadar açmış neler olacağına bakıyorum. Burnumun ucundan müren balığı kuyrukları sıyırıp geçiyor. Elimde çift kılıcım hareket etmeden uygun anı kolluyorum. Kalamar edemeyecek kadar kalantor, bir ahtapot olan, çok kollu hayat; hangi silahı seçmek istediğimi sorduğunda, bu savaşta; "kılıç" demiştim ona. Çifte kılıç istiyorum.
Kill billde umanın bütün capon evlatlarını kestiği sahnedeki kadar öfkeliydim ve kılıç istiyordum. Hayat ahtapotunun kolları da, bana seni uzattı.

Müziğin sustuğu andayız. Kadrajda gözlerim, hızlı hızlı soluk alıp veriyor. etrafta dolanan müren kızları, köpek balıkları ve dahi devlet eşkiyaları... Parmaklarım kabzayı okşuyor yavaşca ve sessizce yaklaşanlara bakıyorum. Çok az kaldı aslında sevgili kılıç hazretleri. Sen birşey yapmayacaksın merak etme. Her zamanki gibi kendini bana bırak umumiyetle. Ben gerisini halledeceğim, memnuniyetle.
o zaman, big bangden sonra görüşmek dileğiyle...