10 Aralık 2010 Cuma

paralel günaydın



günaydın bruce,

hava hala bok gibi. ama biz senle, bir paralel evrende buz gibi bir kış sabahına değil de, kuş sesi sıcağında bir bahar sabahına uyanmış olalım.
o paralel evrende, ben yazdıklarımı toparlayıp sana gelmiş olayım, çalışmak için. yemekte fifth elementten sonra sen uyumuş ol, ben de sabahlamış.
ne feridin feryadı olsun, ne cihatın aşkı, sadece khaled ablanın sesi ağlasın o sabah. sabah gibi koksun her yer.

ihsan oktay anar üstad, efrasiyab'ın hikayelerinde, ölümle dedeyi uzun ihsan peşinde dolaştırma oyunundayken, bir keman sesi tasvir etmişti. ağlıyordu keman. ama sevinci içine sığmayan biri, ağlıyordu sanki. ben o kitabı okurken, cihat aşkın çalıyordu leylada. sanki aşkın sesi, okuduğum, o an için çalıyor gibiydi. o andan sonra ihsan ustayla cihatın aşkı hep birlikteydi. ne zaman aşkın dinlesem, uzun ihsanın kelimeleri çaldı, ne zaman dalsam onun hikayelerine, kemanın sesini okudum.

o sabahın da, sinestezya dünyasında, bu şarkının, kendine has bir kokusu olsun. yeni uyanmış çiçek, deniz , bebek kokusu gibi, güneşli bir bahar kokusu gibi.

sen o paralel evrende, o sabaha uyurken, ben bu kış kıyamet istanbulunda, oturdum da yazmaya başladım. sanayazdım. seni özlüyordum demek ki. gece otururken gözlerinin, gece rengi olduğunu fark ettim. ve birini özlemeyi ne kadar özlediğimi...

şimdi eski hikayeleri toparlamaya devam etmeliyim. sen de benim için uyu sevgili. uyanınca alırsın diye günaydın öpücüğü bıraktım yastığına. dizinin şişliği, gözlerinin karanlığı, küpenin ışığına.

dinle şarkıyı. orda bir paralel evren var uzakta.

Hiç yorum yok: