23 Mart 2010 Salı

dostum bana kötü bir şey söyle buna ihtiyacım var...



eğer bir karar verdiysen, geriye dönüp bakma demişti iç sesim. verdim, dedim hafifçe. döndüm arkamı ve yürümeye başladım. gülümsedi bu kadar hafife almama. bahaneler çıkacak dedi hınzırca. ben söyleyeceğim bazen bunu sana ve bana bile direnmeyi bilmelisin, kendi iç sesine. yapabilecek misin? canın yanacak, gözleri gelecek aklına, sesini duymak isteyeceksin ılık ılık kulaklarından dolan kalbine. dayanacağım, dedim. yürümeye devam ettim. gölgemden bile yakın fısıldadı kulağıma; yürümeyeceksin bir an bu kadar emin, bir kitapçıda bir kapakta rastlayacaksın diyorum, bazen çalan bir şarkıdaki piyanonun tuşlarında. dayanamayıp açacaksın kitabın kapağını ve adına bakacaksın içindeki özlem ateşini söndürecekmiş gibi. kaybetmek isteyeceksin müziğin ritminde kendini kollarında kaybeder gibi. bir yazı göreceksin ve sadece o yazıda gördüğün o'nu göstermek isteyeceksin, birilerini benzeteceksin ona karşıdan gelen, o değilken dedi şeytanca. emin misin?
emin değilim dedim.
vazgeç o zaman diye yanıtladı acımasızca.
acı çekmeyeceğimden emin değilim belki dedim bir sigara yakıp korkusuzca. ama yapmam gerekenin bu olduğundan eminim. o aşkı yabancı bir dilde yaşarken, benim dilimden anlamazken, onun dilini öğrenmeye çalışmak ve ana dilimi unutmak daha çok yakar canımı. kalbimin her dilimi ayrı yana dağıldı...
bu kaçıncı sigara? dedi gözlerimin doluşundan sebep konuyu değiştirmeye çalışarak, bizi imha edecek kadar çok olmasına çalışıyorum diye yanıtladım.
bir an yapmamam gerekeni yapıp başımı geriye çevirdim. bakmamam gerekenlere baktım, görmemem gerekenleri gördüm, hatırlamamam gerekenleri hatırladım. attım elimdeki kibriti gördüklerime.
sessizce patladılar. herşey aydınlandı. bazı şeyler gecenin en sessiz yalınızlığında ve yalınayakken daha aydınlık oluyor diye fısıldadım ve en azından hala, üzerinden atlanacak bir gökkuşağım var.

belonging / yuta onoda

Hiç yorum yok: