1 Mart 2010 Pazartesi

get the blue's


dance in blue's

yine kalkamadım kurduğum saatte
oyalandım durdum kıyafetlerle boş yere
üç farklı elbise değiştirdim
sonunda karar kıldım kot etekte

durağa gittiğimde otobüs yeni gelmişti
eteğime aldırmayıp koştum yetiştim son anda
yapı dergisi okuyan bir adamın yanına oturdum
otobüs homurtuyla kalktığında
kadıköy yerine beşiktaşa gidene binmişim
çok geç olmuştu anladığımda

muavinin yanına gittim hemen
metrobüse binecektim dedim ben
elindeki gazeteyi hışırdatarak yanıtladı
dedi; çok geç, ancak köprüden önceki durakta inersen
boğaz trafiği, yol tıkabasa doluydu
mümkün değil yetişemezdim
işe başlama saatim dokuzdu
derin bir nefes alıp oturdum
başladım beklemeye
trafik tam bir işkenceydi
metrobüsler geçiyordu neşeyle

biraz bekledikten sonra bir metrobüs durağı gördüm
şöförün kulağına eğilip
dedim; insem geçebilirmiyim köprüden sizce
şöför bana duvarı ve telleri önerdi!
sakin olmalıydım ama fırladı kanım beynime
durağa yaklaştığında gördüm bir adamı
attı teller arasındaki boşluktan adımını
tamam dedim geçen biri var ineyim
açtı şöför bıkmış bir tavırla otobüsün kapısını
tellerin arasından kelebekler misali geçtim
ilk gelen sıkışık metrobüse bindim

mecidiyeköye şurda ne kaldı ki dedim içimden
geçtim sarılmış sevgililerin içinden
aklım uzanamadığım çantamdaki kitapta kalmıştı
neyse ki metrobüs yolu hep açıktı
zincirlikuyuda boşaldı metrobüsün yarısı
mecidiyeköye vardığımda mesaiye beş dakika vardı
Tanrıya şükürler olsun Pazartesileri yaratmıştı
Sendromunu da ardına takmıştı
Geç kaldı herkes uyanamamış suratlarla
Kahvemi alıp masama oturduğumda
Blues çalmaya başladı

Hiç yorum yok: