30 Mart 2010 Salı

ankara




Mahallenin tüm kedilerinin karıştırdığı ve içinden çıkılmaz bir yumak sanki, her zaman tek bir komutla hizaya soktuğum düşüncelerim. Tüm şehir organize ve motorize olmuş ağlıyor hani öylesi acıklı, sinirli ve bozucu sinirleri...

Evde bazı koltuklar vardır, filmin en rahat seyredildiği. Film izleyeceğin zaman o koltuğa oturursun, ya da koltuğa oturduğunda film seyredesin gelir mesela. Metrobüsle birlikte benim için de kitap okuma vakti gelir. Kulağımda müziğim, kitaba dalar, inene kadar ufak bir boğaz tenefüsü verip, derinlere devam ederim. Bu sabah ne zorlarsam zorlayayım yeni kitabıma konsantre olamadım. Kafamda çözemediğim bir yumak varmışcasına alışkanlıklarım ısrarla bana karşı koyuyordu. Kitabı bırakıp müzikle kaldım ve tam ossırada billie jean çalmaya başladı...
Dinlerken ilk kez fark ettim. vay anasını dedim ya, MJ. de öldü, görüyor musun. Hey gidi hey...
Hani bazı olaylar vardır gerçekleştiğinde anlamazsın, ta ki soğuyup kafana dank! edene kadar. Henüz kesilmiş yaralar gibi...
Dank!
M.J.in çocukluğum olduğuna dair düşüncelerle, sevimli kıvırcık saçlı bir zenci olduğu halinden, bad'in çıktığı ortaokul doğum günü partilerine, black or white'a hatta ordan sonra zorlama naomili kliplerine kadar geçti çocukluğum gözlerimin önünden film şeridi gibi. Zaten ölüm dediğin ecelin kısa film galası değil miydi? Zamanla rengim açıldı, daha sivri burunlu ama daha az kendim bir çocuk oldum ben de. Ya da daha çok kendi. Çocukları neden sevdiği hiç çözülemeyen coçuksu bir yetişkin gibi.
Moon walk yaparak geri dönmek vardı hani, dönemedim.
İçimde bir kültablasına kallavi bir sigara söndürülmüşçesine sönerek, vay anasını dedim, em cey de gitti.
Anlayacağın bu sabah da mj.nin ölümü "dank" etti kafama.
Senin gibi...
Hani bazı kesikler vardır, olayın sıcaklığından anlamazsın ne kadar kesildiğini. Ertesi gün uyanırsın ki her yer kan revan...
Köprüden önce son dönüşü kaçırmak gibi hıçkırıklar vardır. Ağlarken o hıçkırığı geçtiysen durduramazsın revanı. Dönüşün yoktur, ağlayacaksındır artık sonuna kadar. Devandır... Hem de hıçkıra hıçkıra...
Sen de öyle dank ettin kafama bu sabah. Bu sabah senle benim aramdaki tüm kentler ağladı. Hepsi biraz kendi gibi.
Açık bir yara gibi aramızda duran 470 kmlik kesiğe baktım.
Birden tüm şehirlerdeki tüm camlar şangırdadı. Yere indi can çerçeve ne varsa.
Em cey ölmüştü, sen, dikilmesi imkansız bir yaranın öbür yakasında.
Dank etti.
Dank!
Ne var ne yoksa...
Hani çözülemez bir yumak gibi...

Hiç yorum yok: