23 Kasım 2010 Salı

anti parantez



merhaba sayın suna hanfendi,

öncelikle, mavi ayakkabılarınıza "hasssta" olduğumu söylemek isterim.
sonralıkla da, neden böyle nedensiz bir mutluluk ve huşu içinde olduğumu anlatmak.

hani bazen çok kafa dengi insanlarla netten tanışırsın (zira adı üstünde sosyal ağ, illa yakın arkadaş deyince ortaokuldan sıra arkadaşı olmak zorunda mı? ayrıca ortaokulda yanına düşen burnunu karıştıran, ya da sınavlarda heyecanlanıp bacaklarını ve dolayısıyla sırayı sallayan bir dümbük olma olasılığını düşününce internet üzerinden tanışmalarda en azından daha seçici olabiliyorsun)hani, bir ortamda sorulur, melikeyle nasıl tanıştınız?diye. böyle zamanlarda, insanlar açıklama gereği duyarlar internetten tanışmalarına ve mazeret ararlar. bence mazerete gerek yoktur aslında. netten der geçerim. bu da insanlarla karşılaşmanın bir yolu sonunda. (yol yoldur)
bu uzun girizgahla, ileride karşıma çıkabilecek bazı soru işaretlerini, kararlılıkla defettikten sonra, asıl konumuza gelelim; bildiğin gibi ben iki aydır işsizdim. (hadi ya söylemedim mi sana) ve açıkçası biraz da gerilmeye başlamıştım. gerilmeye daha yeni yeni başlamıştım diyelim. aslında evimde, pijamalarım, hiç taramadığım saçlarım ve kanepede bıraktığım izimle sonsuza kadar yaşayabilirdim.
ama bir yandan içimden bir ses, özgüüürrr, özgüüürrr diye sesleniyor cevap vermeyince, bana özgür demeyi seven bütün arkadaşlarım gibi, pınaar bi baksana buraya güzelim, diyordu. ben de pınar kişiliğimle bakıyordum. ve o içimdeki ses, artık çalışman ve para kazanman gerek yavrum. şu saçını başını taraman, insanlarla konuşman ve bunun için insan haline dönmen gerek. diyordu. ben de farkındaydım aslında ama çok üşeniyordum. kuluçkaya yatmış bir tavuk gibi kanepemde tembellik kuluçkasında keyif çatarken, paralar da suyunu çekiyordu. parayı hava geçirmez bir kaba koyup, buzluğa saklamazsan suyunu çeker, pörsür, ne yemeği olur ne çorbası at gitsin ondan sonra.
keşke para poşette saklanabilseydi (parapoşetoloji) fikrinden uzaklaşmak lazım diye düşünmeye başladım. tablet ve bilgisayar almak için para lazım. çalışmak lazım. dergiyi arayıp, görüşmeye gelebilirim yarın dedim. yarın değil bugün gel dediler. gittim. aldım, geldim.
insanın hayatında bazen, aşk meşk işleri yolunda gider, iş hayatın terstir, ya da paran yoktur, ama arkadaşın çoktur, ailen uzaktadır, ama o anda sagradafamilyanın merdivenlerinden çıkıyorsundur gibi düaliteler olur. (terazi ve kefeleri) benim de bir süredir işim, uzun zamandır da hayatımda bir erkek arkadaş yoktu. erkek bağımlısı ve monofobik kız arkadaşlarım yüzünden, belki de bilerek ve isteyerek uzak duruyordum. Tam param bitmek üzereyken evren abi, terazinin bir kefesine bir işle, bir adam koyuverdi. ağırlıklar değişti. bir gün sabahın köründe kalkıp, facebook karıştırırken, bir arkadaşımın resimlerinden birinde bi adam gördüm. insan bir fotoğrafta kopyasını tanıyabilir mi? bu delilik değil mi? oysa ben bu adamı gördüğüm an ben olduğunu biliyordum. ben ama erkek versiyonum gibi. tanıyordum bu adamı, kendim gibi. sesinin rengini, masaj sevdiğini, tenini, gözlerini, şebekliklerini, kafası güzelken nasıl güldüğünü, herşeyi kendi kendine nasıl hallettiğini, ama paylaşmayı sevdiğini...
bana çok yakındı o adam. adını ernest koydum. ernest olmak önemliydi.
sonra nette karşılaştık, selam verdi, muhabbet ettik, nerdesin dedi, harbiye dedim. o da babildeydi. bir üst sokağım. evim, maaallem. ama ankaraya gitmesi lazımdı. biraz daha meraklanıp, tam görüşecekken, hep bir terslik çıktı ve beklenmedik bir anda istanbula geldi.
ilk tanıştığımda insanlara karşı çok efendi, bir o kadar da gergin olurum. yani hiç ben gibi değilimdir. onun yanında rahattım. yanına oturdum, birlikte ghostbuster sigarası yaptık. içerken, gözlerimize bakıyor ve aynada gördüğümüzün kendimiz olduğunu anlamaya başlıyorduk.
bazen, dedi bazı insanların ne hissettiğini anlayabilirsin. mesela iett şöförlerini düşün...
güldüm. nasıl bir iett şöförü olsun? bıyıklı, kel ve mavi gömlekli mi?
hayır, hayır dedi. hani bazen iett şöförleri bıkmıştır da insanlardan, kapatmıştır ya kendilerini... öyle insanlar anlayamazlar başkalarını. kendi içlerinde yaşıyorlardır.
bu arada ben, kendi içinde yaşayan iettt şöförleri diye gülüyordum.
bak yine iett şöförü diyorsun ama, konsantrasyon bırakmıyorsun insanda... sonra konuyu dağıtıp, unuttuk. ama ne demek istediğini biliyordum, anlıyordum, hissettiklerini hissediyordum. eğer karşındaki de tamamen açıksa sana, sen de ona sonuna kadar açabiliyorsan kendini, o tamamıyla sen olabilirdi. başka birinin bedeninde de yaşamak, hani şu üç boyutlu film avatar gibi.

çook uzun zaman sonra, ilk defa hiç düşünmeden, bir anda, bu adamı ararken, telefon çalmaya başladığında, kalbim gümbür gümbür atmıştı. o kadar uzun zamandır unutmuştum ki sesini, kendi kendime söylenip durmuştum gün boyu;
kalbim var benim.
dün işi aldıktan sonra, plansız programsız geldi. ben istemeden bana en muhteşem omuz masajını yaptı, sonra dizine yatırdı, dinleneyim diye.
sordu;

birini bekliyor muydun bu gece?

evet dedim ernesto.
seni.



hiç düşünmeden seni aradığımda
ilk çalışta
gümbürdedi kalbim kulaklarımda
derin bir nefes alınca,
elimde telefon
susturmak için onu
ve duyabilmen için beni telefonu açtığında.
-Aldığım nefes değil, gökyüzüdür.-
telefon üçüncü kez çaldı.
bense, kalbim konuştu benle diye düşünüyordum
benim bir kalbim vardı.
en son ne zaman konuşmuştu bu meret benle?
ite kaka sevdirmiştim çoğunu.
ama ölesiye hırpalandıktan sonra
ilk ne zaman isyan etmişti bana?
uzun zamandan sonra
seni beklerken PTT'nin telefon hatlarında
konuşmaya karar verdi
unutmuş gibi sanki dilini
düşünüyordum, acaba seninle ilgili kulaklarıma
ne demişti?
beşinci çalış.
sesin geldi kocaman dalgalar gibi,
ne konuştuk bilmeden
aklımda
sürekli aynı düşünce dolanan,
kalbim var benim ulan,
biraz önce konuştu benle
hem de yıllardan sonra.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ama sen insanustusun pinar. benim bile kalbim kipir kipir etti. evet o his.. gunes isisi tadinda. ama benim icin bir o kadar korkutucu. sen o cesurlardansin. her adimi tane tane atip sana dogru gelen seyleri ayirip hazmedenlerdensin. ben cok korkuyorum, ama senin icin cok mutluyum su an.
aski hani bi yere sigdiramayanlar vardir.. buyuk beklentiler icerisinde olabilcek butun olasiliklari yok ederler kendi kendilerine. halbuki ask kucucuk hikayelere de sigabiliyor. bi omuz bir diz bir soru bir an. bunu yasayip ayni anda hakkini verip yazman dogaustu.
off :)
icimi huzur kapladi desem inanirmisin?
s.