7 Kasım 2010 Pazar

göze

Ne güzeldi, akşam hava kararmıştı da, ben daha dört sigara içmiştim. Bana aferin'di.

Sonra birden seni tanıyan birini gördüm. Senden bahsetmeye başladım. O mor çoraplı, tombik parmaklı kızı sana benzetip, peşine takıldığımı, onun da senin gibi yolda kedileri, köpekleri seve seve yürüdüğünü... O zamandan beri boğazımdaki düğümü...

Boğazdaki düğüm konuşarak geçer mi?

Kızcağızın da canını sıktığımı fark edip, özür diledim Pemboştan gözünü hatırlattığım için. Hiç unutmuyorum ki ben onu dedi. Ben de unutmuyordum belli ki. Mutlaka, hatırlamak için önce unutmak gerekliydi.

İnsana aynı anda hem ağlama, hem gülme isteği veriyordun sen ve bu sadece bana özel değildi. Düaliten de sen kadar gerçekti.

Ve sigara sayısı birden oldu yedi.

Yıllardan sonra ağladım, ki ölenin ardından ağlamak ancak bencillikti.

Bir ben vardı, bende, benden, senden, derken,
hani Ah muhsin ünlü ne demişti; annem henüz öldü, fazla uzaklaşmış olamaz.

Peki şimdi sen, çok mu uzaklardasın ki?


Yaratanla görüşecektim dedim

Ufak bir pazarlık için

İmkansızmış ölülerin dönmesi ta kıyamete değin

O zaman biraz votka, biraz bira, biraz da cin

Ben şarhoş olmadan ve dönmeden deliye

Lütfen -sadece birazcık olsun- ölmez misin sevgilim

Hiç yorum yok: