11 Kasım 2010 Perşembe

Her şey Çok Güzel Olacak

Güzel düşün, güzel olsun.

Bartla konuştum sonunda. O kadar dayanılmaz olmuştu ki, onunla aynı evde kalmak. Çıldırmak üzereydim. Pazartesi sabah, eski işyerinden kızlar aradılar, Bart geldikten hemen sonra. Beni çok özlemişler. Biri ben ayrıldığımda düğün iznindeydi. Ben de onları özlemiştim. Ama, Bart burda, o gittiğinde görüşelim dedim. Sonra tekrar aradılar, çok görmek istiyorlarmış, sorun olmazmış. Kızlardan biri kapalıydı ve biliyordum o daracık evde Bartla rahat edemezdi. Barta rica ettim. Kızlar geliyor Bart bir an önce çıkmalısın, dedim. Ama o yavaşça kendine bir kahve yaptı. Önce kahvemi içeyim, dedi. Sen bilirsin, dedim kızgınlıkla. O sırada, ortalığı topluyordum. Sinirle banyoya girdim ve kapı çaldı. Hasss... dedim, geldiler. Kapı çaldığında bile, bana sarılıp öpmeye çalışıyordu. Terliydi dostum! Çok terli.

Kızlar eve bayıldılar. Bir tanesi kedilerden korkuyordu, o yüzden bahçeye bıraktın onları. Ama Hamur, Shrekteki Çizmeli Kedi gibi gözbebekleri kocaman, miyavlayınca, dayanamayıp içeri aldık. Kucağıma mırrkk diye çıkıp, bebek gibi yerleşip parmak emmeye başlayınca kızlar gözlerine inanamayıp, fotoğraf çekmeye başladılar. Hamurun parçaladığı parmaklarımız yüzünden, ona bir emzik almayı düşünüyoruz. Poz vermeye alışkın hamurun, emzikli kedi olarak ün yapacağından benim de onu kiralayarak bir servet sahibi olacağımdan eminim. Ama buna daha çok var ve biz de eş dost çevresine ilerde çok para edecek pozlar vermeye başladık.
Kızlar gittikten sonra, İrem geldi. Kız muhabbetinin tam ortasında, Bart gelince huzurumuz bozuldu yine. Alelacele çıktık. İrem sordu, Kızım o surat neydi öyle?
Görüyorsun bu adama dayanamıyorum. Kedinin üstüne oturdu gözünün önünde.
Evet ya o neydi…

Onu durağa bıraktım. (Evet Taksime gitmek için otobüse biniyor. Saginin dediği gibi tembel.)
İnternete gittim. Çaycı amca, ezeli seyrediyordu. Özellikle geciktim eve. Çıktığımda saat bir civarıydı ve yağmur başlamıştı hafiften. Hava nefisti. Eve gitmek istemiyordum. Eve girdiğimde, uyumuş olacağını umuyordum. Ne yazık ki, uyanıktı. Peşimde dolaşmaya başlamıştı. Yatak odasının kapısına Fenerbahçe bayrağı asmıştı .
Bu ne? Dedim
Komik olsun diye yaptım, dedi.
Hiç komik değil dedim. Kendince, Fenerbahçeliyim diye komiklik yapıyordu. Fenerbahçeden, gerçekten nefret ediyordum. Futboldan nefret ettiğimden bile çok. Konuşmalıyız dedim. Olmayacaktı böyle. Her şeyi konuştum. Fenerbahçe hakkında değil tabi, o evdeyken neden nefes alamadığım hakkında. Sorduğu her soruyu yanıtladım. Karar verdik, sabah kahvaltıdan sonra gidecekti. Sabahın köründe kalktı. Ancak 3 saat uyuyabilmiştim. Evin her yerine yayılmış eşyalarını toplamaya ve poşetlere yerleştirmeye başladı. Bir yandan yeni bir oyun bulan, torbalara atlayıp hoplayan hamurla çamura, şşş yapıyordu. O ses tonuyla kimseye istediğini yaptıramazdı. Dayanamayıp bağırdım.
Bart lütfen sessiz olur musun? uyumaya çalışıyorum burada. Özür dileyip salona geçti. Uyandığımda 12yi geçiyordu. Hala başım ağrıyordu. Kahve ve sigara içtik. Ekmek kavurması yaptım, bence olmamıştı ama Bart hepsini yedi. Sonra tam gideceği sırada, bir gece daha kalsa mı, gitse mi karar veremedi. Bu adamın pratik düşünme rehberine ihtiyacı var. Allahtan o sırada iş görüşmesi için aradılar. Ertesi gün, Kadıköye geçecektim. Sen bavullarını da al, karşıya geç, yarın iş görüşmesinden sonra buluşuruz Kadıköyde, diye yolladım evden. Sonra İrem ve Serdarla biraz oturup tavla oynayıp takıldık. Serdar İremin çocukluk arkadaşı. Ama biz de o kadar iyi anlaşıyoruz ki, bazen İremin bizi tanıştırdığından pişmanlık duyacağından korkuyorum. Her zamanki gibi Serdarla bir olup, İremi kızdırırken, Bart aklımın ucundan bile geçmiyordu.
Sonra ilginç bir şey oldu, herkes gidip, banyo yapıp, biraz karaladıktan sonra, banyoda saçlarımı kurular, kil maskemi yıkarken bir şarkı mırıldanmaya başladım.

Benim hala umudum var. İsyan etsem de istediğim kadar, İnat etsem bile bırakmazlar sahibim var...



O an, gözümün önüne, her gördüğüne," Mazhar Alanson mu?" diye soran Sagi geldi. Evet bu şarkıyı ondan duymuştum. Ve bu şarkının parçalarını dinlediğim, tüm anları hatırladım.

Yeni bir şarkı dinledim, diye başlamıştı önce. Benim hala umudum var... Mazhar Alanson söylüyor biliyor musun? Em ef ö.

Sonra bazen çok fazla gülerken, Benden adam olur mu? (Bu fırtına durulur mu? Korkarım aşka zararım dokunur mu?) diyordu gözlerime bakıp.
Sen çok iyi bir adamsın Sagi, diyordum.

O, hayatım boyunca karşılaştığım, en güzel şeydi. Hayır, elbette bir şey demeye çalışmıyorum. Ama Sagi bu dostum. Sagi demek, How I met your mother'daki Robin demektir. Eğer hayatında kimse olmazsa ve benimle olmak isterse, onunla her yere giderim. Belki sadece hayal gücüm çok çalışıyor. Gerçek hayatta bu düşünceler , üstlerinden bastırılmış halde duruyorlar. Sakın yanlış anlamayın. Onun sahibi var ve ben bunu dert etmiyorum. Robin’in, Stella’ hakkında söylediği gibi; Neden kıskanayım ki? nasılsa ondan daha seksiyim.

Yarın bir iş görüşmesi var ve bunun için yeterince heyecanlı ve mutluyum. Birazdan saçlarımı yapıp yarın giyeceğim elbiseyi hazırlayıp erkenden kalkacağım. O zaman ballı sütle biraz sakinleşelim.

Yarın Kadıköy’e geçiyorum. Taksime bu kadar yakın ve rahat bir yere taşındığımdan beri, yani neredeyse 4 aydır karşıya hiç geçmedim.

Benim için küçük, Ama Anadolu yakası için büyük bir adım olacak.

Bakalım neler olacak?
Ne olursa olsun, eminim, Sagi'nin dediği gibi;
Herşey Çok Güzel Olacak.

Hiç yorum yok: