4 Kasım 2010 Perşembe

alış!kanlık

İnsanlar alışmaya yatkın yaratıklardır ve alışkanlıklar can yakar. Aşk gibi. Alışkanlık dediğimiz şeyler, beynimize kazınmış, kontrol düğmeleri olmayan otomatik pilotlar gibidirler. Arabayı kullanırken beklemediğin anda kontrolü ele alıp eski sevgilinin kapısına götürürler seni fark ettirmeden. Daha netleştirmek için sana bunu başımdan geçen bir hikayeyle anlatayım. Son bir senedir, her sabah, Mor Termos bardağımda kahve içtim. Çalıştığım yer butik bir İngilizce okuluydu ve tüm bardaklar herkes tarafından kullanılırdı. Ama o mor bardağa benden başka kimse dokunmazdı. Otobüste ve yürürken de uyumaya devam edebildiğim için benim için sabahları uyanmak, o kocaman mor termos bardak içinde kahve demekti. İşten ayrıldıktan sonra işyerindekilerin verdiği hediyelerden biri de kırmızı kapaklı, siyah beyaz çiçekli termostu. Çingene pembesi fener, şarap bardakları ve hatta lila demek kadar yumuşak ve ince geceliğe bile daha çok sevinmemiştim sanırım. Akşamdan kahvemi yapıp, gözümü açar açmaz termosumdan içebilecektim. Bart sabah erkenden çıkmıştı bense hala kanepede biraz daha uyumaya çalışıyordum. Sonra beynimin uyanan ve hayata gözünü açan bir kısmı yakında içi kahve dolu bir termos olduğunu hatırlattı. Gözüm kapalı dün akşam bıraktığım yere uzandım, kapağını açtım, kafama diktim ve çığlıklar attım. (drink Coffee! Do stupid things with more energy.) İkisi de termos olsa da yeni termos bardağa doldurmak için tasarlanmıştı ve yandan akan kaynar kahve, alt dudağımı, çenemi ve (hani Fransızların dediği gibi) dekoltemi yakmıştı. Yandım anam! diye uyanıp kendimi banyoya soğuk duşun altına attığımda hala biraz uyuyordum.
Yaktım kendimi dostum. Birkaç gün sonra alt dudağım ve çenem kararıp soyulmaya başladığında O’ndan mesaj geldi. “ Eve gidip bir şeyler yıkıycam, sonra varsa benlik çizmelerin, sana gelmeyi düşünüyorum” yazıyordu. Hassiktir! Hayır diyemeyeceğiniz mesajlar vardır ya hani.
Yine banyodaydım, Dalmaçyalı aynamda çeneme ve alt dudağıma baktım. Hassiktir! İçerde Sagi, Bart, İrem… Hassiktir! Neden şimdi?
Her şeye rağmen, o gece, olmazları olur yaptım ve onunla birer maden suyu içtik. O bir yandan hamura parmak emdirirken, hadi bu salak bundan zevk alıyor, ben acaba neden mutlu oluyorum bu durumdan acaba? Diye söyleniyordu. Mutluydum, gülüyordum. Siyah elbisem, leopar çoraplarım vardı. O vardı.
Seni kimin dövdüğünü hala söylemedin. diye gülüyordu. Ah bir de şu alt dudağım ve çenem yerinde olsaydı…
Artık alt dudağım ve çenemin yerinde bir zırh varmış gibi geliyor. Cebimde bepanten merhemle sürekli yumuşatmaya çalışıyorum ama çene zırhı, sürülen merhemin tamamını emip sert kalmaya devam ediyor. Gülemiyorum, yiyemiyorum, içemiyorum. Aşık gibiyim. Ve düşündükçe anlıyorum ki, alışkanlıklar dostum, aşk gibidir, bazen can yakarlar.

Hiç yorum yok: