11 Nisan 2010 Pazar

sunliness

erkek olmak özürdür, kadın olmak hastalık

kadın olmak,
bazen yanlış adamlara da aşık olabilmektir.
en kritik anlarda kalbiyle hareket etmek ve sonunda en çok da kalbini yaralamaktır. birşeylerden kısmaya çalışırken içinden gelen bir dürtüyle ve şuursuzca gördüğü herhangi birşeyi almaktır. alışveriş krizlerinin ardından aldığı bir beden küçük şortu dolaba atıp ona girebilmek için başlarda sabırla, sonra arada sırada spor yapmak ve sonra neden zayıflaması gerektiğini ve dolapta kalan bir beden küçük şortu unutabilmektir.
kadın olabilmek ve kadın kalabilmek için her gün birkaç saat ve haftada en az bir gün yalnız kalmak, en büyük ihtiyacının temizlik ihtiyacı olmasıdır. çiçeklerini sulamakla yetinmeyip onlarla konuşmak, kedi seviyorsa kedilerle, köpek seviyorsa köpeklerle, kuş seviyorsa kuşlarla, hiç hayvan sevmiyorsa çocuklarla oynamaktır. içindeki anneyi doyurmaktır.
can sıkıntısını yemek yaparak yenmektir. yemek yapmak bir çeşit ayindir kadın için. malzemeleri almak, müzik açmak ve doğramak, kavurmak, kaynatmak ve pişirmektir. sonunda o yemeği birilerine yedirme ihtiyacıdır.
kadın olmak anlaşılmazlıktır. biraz anneliktir, biraz sevgililiktir, biraz kardeşlik, biraz dayanılmazlık biraz kıskançlıktır. kontrol dışılıktır.
canı sıkkın olduğu için ya da mevsim değiştiği için saç rengini değiştirmektir. mevsim gibidir kadın. değişkenliktir. ne zaman değişeceğini kendi bile bilmemektir.
kadın olmak hastalıktır.
erkek olmak?
özürdür.

True-man

İşten ayrıldığım bir dönem Sims oynamaya başlamıştım. Bir süre sonra kendi kurduğum mahallede, kendi yarattığım insanların, sanal hayatlarını yönlendirme işine o kadar kafamı takmıştım ki gün boyu başından kalkmıyor rüyamda bile yarattığım kişilikleri görüyordum.
Sağ tuş, yemek yap, hindi rosto. Ye. Yemeği bırak. Sağ tuş, müzik setinin başına git, sesi aç, dans müziği, dans et. Sağ tuş, flört et, flört et, konuş, aşık ol, evlenme teklif et. Sağ tuş banyo yap. Sağ tuş, uyu. Sağ tuş, uyan. Sağ tuş, itaat et....

Şöyle bir sahne var gözümün önünde; Ayrıldığım işyerinden arkadaşlarım biraz nasıl olduğumu görmek için biraz da işten kaytarıp eğlenmek için yanıma gelmişler. Müzik açmışım, kahveler yapılmış, muhabbet ediliyor ama ben bilgisayar başında sims oynuyorum. Nalan yanıma oturmuş ne yaptığımı anlamak için. Uzun süre beni seyredip, sonra gülerek; "Tanrı olmak böyle birşey işte!" diyor. Gülüyoruz.
Geçenlerde bir arkadaşım "Okumaktan bıkmadın mı?" , bir başkası Ezilenler'i okuduğumu söylediğimde küçümser bir tavırla "Daha yeni mi okuyorsun?" diye sordu.
Bu hafta içinde iki farklı arkadaşım da, bir konuyu anlatırken konuyla alakasız olduklarını düşündükleri başka konulardan bahsedip sonra bu konuları bir yerde bağladığımdan bahsetti.
Bu akşam uğrayan hocamla havadan sudan konuşurken, çocukluğumuza kadar gittik ve bir ara şöyle dedim; "çocukken durmaksızın okuduğum için ailem bana kızardı. Okumayı öğrendikten sonra okumamak kadar aptalca bir tavır olabilir mi? Zaten 7 sene okumamışsın. Neden durayım ki?"
Hala okumadığım kitaplar, seyretmediğim filmler, gidip görmediğim yerler var. Truman show da izlemediğim filmlerden biriydi. Bu pazarı evden çıkmama günü ilan edip Futurama'nın 4. sezonunu temizledikten sonra Truman Show'un başına oturdum. Bir yerlerde bir tanrı var ve bizi Truman yerine koyuyor.
O sağ tuşu bir bulursam, bütün komutları dağıtıp sonra da birleştirmeyeceğim.

Futurama

Simsonların yaratıcılarından favori çizgi filmim. 30lu yaşlarda bir kadın (Özgür düzeltiyor; 35) neden hala çizgi film seyreder ki? dememek gerek. Futurama candır. Hayatın özüdür. Hem komodor hem de uzay gemilerine inanmaktır. Uzaylılarla hayatı ümid etmek, evrenin sonunu kafaya koymaktır. En yakın arkadaşının alkolik, sigara ve kumar bağımlısı bir hırsız robot olabilitesidir. Gülmenin şehvetle bağlantılandırıldığı ve yasaklandığı aydınlanma devriminden öncelerde olsa Gülün Adı kadar yasaklanırdı. 80'lerin çocukları, uzay çağından ümidi hala kesememiş, 2binlerin orta yaşlıları için günışığında yürümektir Futurama. Kısaca, kendini iyi hissetmektir.
İkinci video "walking on sunshine"ın en sevdiğim hali, John Travoltalı, Look Whos Talking'deki çıldırtıcı sahne. Şimdi o sahneyi ekleyince nedense John Travolta'nın Elvis taklidini eklemeden duramadım. Söylemedi demeyin, duramadığımda çok tehlikeliyimdir.





Hiç yorum yok: