23 Kasım 2009 Pazartesi

kısmet

-bugünlerde hayatla dalga geçiyor gibisin?



"(Çok) fazla beklentim yok hayattan.
Çok nedir?
Her şeyin çoku; dünyayı görmek, pahalı elbiseler, iş kıyafetleri, mühim işler, spor kıyafetler, saunalar, parfümler, taksilerin ön koltukları, malboroların kırmızıları, viskilerin ve boş muhabbetlerin en pahalıya patlayanlarıyla, asmalı mescitlerde takılmalar değil istediğim."

niyetine kapatıyor kahvesini. fotoğrafını çekmiş, şekerli Türk kahvesiyle, sütlü(mis)kahvenin yeşil tepsideki anlamının. Hayattan beklentisi; o anlammış aslında. (Çok) fazla beklemiyormuş. Çok, kendiliğinden fazlaymış zaten.
Çok'luklara aldırmadan kendinde beklerken, öyle karadeliğe öykünen bir içten dilemiş ki,"şey"ler, olmuşlar.

Aşık olduğu (clark)kent'te,
olunası göbek deliğinde,
"o"nu görmeye bile ihtiyacı yok
"o" nmuş zaten,
"o"ymuş
gülüş ışığına, olayazmış!


1453 / Istanbul Pictures, Images and Photos

Ayşe bacı, "insan kendi falına bakar mı kızım?" diye gülmüş ütü yaparken. bir yandan kendi kızının da, o'nun gibi yatakta çalışmayı nasıl sevdiğini anlatıyormuş. ve geçen gün baktığı falında, hayırlı evlilik gördüğü, oğlunun evleneceği kızın ailesini...

A.dile naşitmiş.

yere çay kutusunu devirirmişsin, "geçen ben de kahveyi bir devirdim, görsen" diye elini ağzına kapatarak gülermiş. güzel bir şey söylesen ya da biraz burnun aksa, gözleri doluverirmiş, titrermiş içinde insan sevgisi, bu kadını pek severmiş. gülümsemiş,

bir gün şifreci geldi. çözdü ayaklarındaki prangaların zincirlerini, kırık kırık kırıktılar zincirler de, uçayazdı sonra hayal gibi...



"kimse benim falıma benim kadar iyi bakamaz Ayşe bacı" demiş. yatağın içinde beyaz bir kedi gibi kucakladığı leylayla oynarken. müziği açıp yatağın üzerine bırakmış.

açmış kahve fincanını. bakmış gökkubbenin içinden bakar gibi hayatının göklerine... küçücük, fıçıcık, içi dolu fincana uçayazmış. Telveler şekilden şekile bürünmüşler, hikayeler anlatmışlar, içlerinde gezinmiş. arı kuşu gibi çırpan kanatlarına uçan kelebekleri görmüş. kervanlar dolusu erzak görmüş, Sütlüce durulukta dizinin, dibinde, Haliç'in.. yükleyip de kervanları çeşit çeşit yüklerle, anacığına, babacığına yollamış... sıcacık çorba kokuları gibi bitivermişler burnunun direğinde, Emin/önüne balık/ekmek yemeye gitmişler birlikte. mutluluktan kalbini yerinden oynatan bu hikayenin içinden, gülüşünün ucuna tutunup kaçmış. sıkıca örülmüş hikayelere bakmış. bazı geceler eğlenceli zombiler görmüş;

"yürüyen merdiven sevmem,
(normal merdiveni göstererek)
çünkü daha hızlısı var."

bazılarındaysa istanbula inen sisler, dediğim dedik şairlerin yalnızlıklarından daha açık seçikmiş,

"hayır öyle olmaz, böyle olur! yalnız böyle. yalnız. böyle. yalnız... hayır... olmaz."

Allah'tan, deryalarında kalp atışı gibi balıklar oynaşıyormuş,o deryaların semalarında bir viking tanrısı, yerler kadar ve gökler kadar gemisiyle dolanıyormuş... yüzdüğü, deryalarından yeni keşfedilmiş bir batık gibi, kaynana hikayesi çıkmış. ama o böyle hikayelere önceden de alışıkmış. ufak tefek bulutlara aldırmadan, üstünde güneşten elbisesi, o bulutların hiçbir zaman kapatamayacakları gökler kadar gülümsemiş.

"ölüm bile korkulacak şey değildir. bana özel değildir çünkü. herkes bir gün, eninde sonunda ölür!"

ölüm sessizliği gibi bekleyişlerin ardından, Deryalardan dalıp çıkardığı "ataleti yenme yolları" kitabına bakmış, hatırlamış.
falından kafasını kaldırdığını görünce Ayşe Bacı; oğlunun halinin ne olacağını sormuş hemen.

kitaba bakarak, "ilk itiş, çok güç'tür Ayşe bacı" demiş. "çünkü her cisim olduğu haliyle durmak eğilimindedir. o yüzden, telekinezi.k değilsen, o potansiyeli kinetiğe çevirmek için, daha çok güç harcarsın."

Ayşe Bacı anlamazca bakmış yüzüne, anlaması çok güç'müş.

o da kadıncağızı rahatla(t)mak için;

"kısmet" demiş "kısmet."

Ayşe bacı, o sırada, gömleğin yakasını ütülerken, sizce;

"bu kız neler görüyor o falda? kafası mı güzel?" diye,yoksa "bizim oğlan ne anlar düğün dernek işlerinden. bizi de karıştırmıyor. bizim herif adam olsa, o da yok!" diye mi düşünürmüş.

kısmetmiş.

her şeyin başı sonu kısmet.


kısmet,

son kulvarda atağa kalktı sayın seyirciler,

kısmet arayı açıyor,

takipçileri peşinde,

kısmet,

o ne, arkadan madam butterfly kısmet'i yakaladı,

son düzlüğe girilirken atlar başabaş gidiyor,

son anda madam butterfly kısmet'i geçiyor,

(fuck you!)

kısmeti yakalayıp geçen madam butterfly burun farkıyla yarışı kazanıyor sayın seyirciler.


yarışın birincisi madam butterfly.

bir sonraki yarışta görüşmek üzere.

(very much)



dalga derken?





Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler"

Gökte gece yelinin söylediği türküler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler

Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler

Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler

Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler

Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler

Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Uzaklarda birinin söylediği türküler

Bakışlarım kovalar onu tellim her yerde
Bakışlar sanki onu bana getirecekler

Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler

Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler

Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler

Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer

Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler

Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler


Pablo NERUDA

Çeviri : Hilmi YAVUZ

Hiç yorum yok: