21 Haziran 2010 Pazartesi

send rom


yorucu bir iş günü daha... sabah ciğerlerime sıkı bir kaç yumruk yemiş gibi ağrıyla kalktım. tütün mamullerini azaltmalıyım dedim kendi kendime. ama sigarasız yapamadım yine.
parmak arası terliklerimin ayaklarımda yaptığı yara izleri iyileşiyor. yine babetlerin içine girdikleri için mutsuzlar şimdi de. sütlü kahve renk de yavaş yavaş açılıyor. e doğanın kanunu bi' şekilde kabulleniyorsun.
bugün 11'den akşam 5'e kadar elektrikler yoktu. bilgisayarda yapılacak işler dışındakileri yapıp beklemeye başladık. her zamankinden daha fazla sigara molası verdik. her zamankinden daha az kahve içtik. çok sıcaktı. ceryanlar yoktu. klima çalışmıyordu. ceryan yapsın diye camları açıyorduk ama bir işe yaramıyordu. bir ara dönis gazete okurken kafamı elime yaslayıp kestirdim. rüyamda elektrikler geliyordu ve hazırlamam gereken maili yazmaya başlıyordum. uyandım ama elektrik filan yoktu. dönise baktım rüyayla gerçek arasında. uyu devam et gelen giden yok dedi. devam ettim ben de. elime koyup kafamı. ilhan selçuk ölmüştü. ben salaklaşmıştım. ölmeyecek miydi? hepimiz ölecektik eninde sonunda ama insan bazı şeylerin hayatında kalıcı olmasını istiyor işte. tatiller gibi, pazar sabahları gibi, sigara içmek gibi, ilhan selçuk gibi... ama bitiyor işte aniden. birden ikinci sayfamda o imza ve binlerce kelime silindi gitti. elim böğrümde. koydum kafamı elime, tortop oldum. uyudum avuçlarımın içinde. biraz daha. biraz daha. biraz daha. ve o da bitti işte.
akşam yorgun adımlarla metrobüse yürüdüm. radyolar arasında dolandım. binince uyumaya devam ettim. gözümü açtığımda yanımda dikilen sarışın hatun dudaklarıma bakıyordu. uyku ve sigara sonrası şişiyorlar yapacak birşey yok bakışımla baktım. o da anlamayıp kafasını çevirdi. köprüyü geçip yanında dikildiğim hatun kalkınca yerine çöktüm. sözde defterimi çıkarıp bişiler karalayacaktım. defterimi çıkarırken spirallerin içine sıkıştırdığım kalem düştü eğilip aldım. kalkarken telefonumla defterim düştü. yanımda duran çocuk verdi ikisini de. onları alırken mavi kartım düştü. onu alırken de tekrar defterim. gülmeye başladım. çocuk çok efendiydi ama o da gülmeye başladı. söz veriyorum bu son dedim hepsini çantama koyup kitabımı çıkardım ve açtığım ilk sayfa caart diye yırtıldı. bi' terslik var bugünde dedim. zorlamadım. sadece müzik dinledim inene kadar. eşyalarımı toplayan çocuk yanıma oturdu bi süre sonra. mesajlaşmaya devam etti. ben de bir şey düşürmemeye ve düşünmemeye dikkat ettim. düşünecek ne vardı ki zaten hayatta. etkisiz elemanlardık işte hepimiz. birşeyler düşüyordu. bazen biz alıyorduk bazen başkaları. sonra?
hayat devam ediyordu.

Hiç yorum yok: