9 Eylül 2009 Çarşamba

tuhaf-iye

siz tuhafı belki de
yaprakları yedi renkli
bir merakeş menekşesi sanıyorsunuz
oysa tuhaf deyince ben
bir tozlu kasabada bir tozlu tuhafiye
cıncık boncuk helva zeytin
krem pertev ve göztaşı
çekoslavak kurşunkalem
öğrencisiz sarıdefter
cetvel silgi açıölçer
çıplak kadın fotoğraflı aynalar
solgun kuka iplikleri kazak şişleri
ve kurumuş birkaç sinek
ve şahiçe süreyya
ve keriman halis ece
güzellik kraliçesi
bir de bismillah
bir örümcek durmadan karıştırır eski defterlerini nefretin

beklemek olur nefret
abdest almak olur nefret
ve namaz kılmak
tuhaf değil mi?

ve sonra
karanlık bir odaya birdenbire girince
elimi birdenbire orama bastırırım
sanki korurum oramı karanlıktan
sanki korumam gerekirmiş oramı karanlıktan
tuhaf değil mi?

alıştıra alıştıra kendimi karanlığa
adım adım yaklaşırım yasaklar ülkesine
ve yatarım zenci kızla
atımın gölgesinde
tuhaf değil mi?

bana karpuz bıçaklatır zenci kız
kaldırarak yıldızlara bacaklarını
tuhaf değil mi?

bana hep bir tuhaf gelir nedense
bir zencinin ingilizce sayıklaması
çünkü ben hep sanırdım ki eskiden
sarı saçlı mavi gözlü bir çocuktur ingilizce

onu ancak ve ancak sarı saçlı
mavi gözlü
ve çok dişli çocuklar sevebilir
tuhaf değil mi?

ne zaman çarşıda bir anne görsem
çocuğunu arabada iteler gider
bir kanguru uzaklardan bana el eder
güle güle ölürüm krokodil'e

tuhaf değil mi?

bana bir de tuhaf gelen
neron'ların hitler'lerin sandıktan çıkması
seçenlerin seçilenden korkması
rüşvetin papaz gibi girip çıkması
suçun ülke yönetmesi örneğin
ve zincire vurulması suçlunun
bana hep tuhaf gelir nedense
tuhaf da değil hatta
bana hep komik gelir
demokrasi oynaması bir diktatörün
ve sırtlanın ağzında zeytin dalı tutması
çünkü tuhaf
bir tozlu kasabada bir tozlu tuhafiye
sakızlar durur rafta
üstünde besmelelerin.

Hiç yorum yok: