7 Şubat 2010 Pazar

metaliksiz




bu şehirde her şey metalik. yollar metalik. yolculuklar metalik. "yalnız kağıt para girişi yapınız." diyen ses metalik. yağmur metalik. yol kenarında su birikintilerinde yağmurun yaptığı halkalar metalik. sevmeler metalik, sevişmeler metalik, ilişkiler ve alışverişler metalik. toplu taşıma araçlarına binmeler, adımlar hep metalik.
toplu ca merdivenler çıkıyoruz, toplu ca açılan kapılardan giriyoruz, toplu ca bekleyip kırmızı ışıklarda, toplu ca yeşillerde geçiyoruz.
bir adım, sonra diğeri, durmadan...
metalik bir otomatiklikte akıyor zaman.

otomatik adımlara uymuş ofise giderken sen geliyorsun aklıma. etrafımdaki onlarca adıma bakıyorum. kurulmuş ya da birileri tarafından kurgulanmış gibi geliyor birden.
yanında süpriz yapıp uçurtmamızı da getiriyor. haftasonuna uçurtma uçuruyor aklım. onun süzüldüğü gökyüzünü seyrederken
anlıyorum ki yürümek arka arkaya adımlar atmak değildir.

seninle yürümek gerçekten yürümek demek. yavaşça, tadını çıkararak, konuşarak havadan ve sudan gerçek anlamlarıyla...

görmek sadece gözlerin açık olması değil. ağaçlara bakmak ya da bazen para isteyen aç bir çocuğu görmek demek. iyi biri olmak için mutlaka havale yapacak hesap numaraları gerekmiyor. o çocuğa bir döner ekmek almak yetiyor. yolda seni çevirip karnının aç olduğunu söyleyen bir çocuğu görmezden gelecek gözlere değil, aç olduğunu görecek yumuşaklıkta bir kalbe sahip olmak görmek mesela...

yolculuk yapmak bir yere gitmek demek değil sadece. nihayetinde araba sadece bir araç. yolculuk demek sohbet etmek, şarkılar söyleyip dans etmek, gülmek demek...

hayat aslında yalnız yaşamak değil, keyif almak demek.

bazı zamanlar demediklerim aslında dediklerim demek.

aşk, bunu adını sayıklayan soru işaretlerimde, görebilmen demek ve öznesinde soru olmadığını bilmemene rağmen yanıtlaman dünyanın en etli, en yumuşak, en sulu ses tonuyla o soru işaretini.
bütün mekaniklikleri yıkarcasına!

uçurtmamı katlayıp, içime çektiğim nefese saklıyorum. cebimden artık daha az metalik olduğunu fark ettiğim anahtarlarımı çıkarıp kapıyı açıyorum. maviş günaydın diyor. ayşe abla da. özlemişler beni. ben de onları. biraz mavişle laflıyoruz biraz ayşe ablayla.
bu şehirde herşey otomatiğe bağlanmış bir mekanik.

benim dışımda.

bunun şerefine haftanın ilk kahve termosuna bir metallica açıyorum.

Hiç yorum yok: