13 Ekim 2009 Salı

mer intérieure

O kadar sevdim ki resmini, işte bugün konuştu benle...

.... Pictures, Images and Photos

Annemin ve babamın olduğu eski bir ev vardı rüyamda. Annem; zekası gözlerinden anlaşılan cin gibi bir karadeniz kadınıydı.
Nereden döndüğümü bilmiyordum. Tek bildiğim o eve döndüğümdü.

Dönmek duygusunu seviyorum. Sıcak bir bardak çayı hatırlatıyor bana. Boş bir eve anahtar çevirmek değil, kapıyı açıp içerde tanıdık birilerini görmek kadar sıcak bir duygu; dönmek. Başka hiçbirşeye benzetemeyeceğin çay'ın dem kızılı kadar sıcak. Annenin geldiğinde "aç mısın?" diyeceğini bilmek kadar alışıldık bir sıcaklık bu.
Beklenmediğim yerlere gidişleri dönmek olarak an'lamlandıramıyor aklım. Bekleyen birileri varsa, ilk kez gittiğin yerler bile dönmek oluyor.

Rüyamda da dönüyorum, annemle babamın bahçesinde çay içip gazete okuduklarını bildiğim o eve. Rüyalarda bazen gerçek hayatta olmayan yerler görürüm. Ama aklım o yerleri öylesine net çizmiştir ki tüm detaylar vardır. Kabuslarla uyandığımda ya da başka gecelerde uyuduğumda da aynı yerlere gidebilirim. Bu sokak da öyle. Daha önce sadece rüyalarımda ziyaret ettiğim, begonvillerin sevimli bir arsızlıkla istila ettiği balkonlarıyla, bahçe içinde evlerin olduğu, hanımeli kokularını duyduğum, ortancaların deniz topu büyüklüğündeki maviliklerinin gözlerimi okşadığı bu tanıdık rüya sokağında, annemin ve babamın yanına dönüyorum. Mutluyum dönmekten...

Bahçeye yaklaşırken, karşıma kızarmış gözleri ve sivri çivilere benzeyen dişleriyle bana (nedense) kızmış oldukları aşikar bir grup köpek çıkıyor. Bu sokağa ait olmayan, kabus sokağının köpekleri, üzerime havlayarak koşuyorlar...
İçim ürperiyor. Köpekler bana doğru koşarken, olur olmaz yerlerde aklıma gelen şiirlerden bir dize aklıma kancasını takıyor;

"içim ürperiyor, ya evde yoksan?"

Annem aklıma geliyor. Ya evde yoksa! Rüyamda daha önce de köpek gördüğümü ve sabah kalkar kalkmaz anneme anlattığımı hatırlıyorum o an.
"Düşmanın var demek ki deniz" diyor annem bana. "Rüyada köpek görmek düşman demektir".
Annem geliyor aklıma yine... Karşısında gazetesini karıştıran babam.
Ben, onlardan (arada düşmanlarımın olduğu) bir sokak kadar uzağım ve bu parlayan dişleri nasıl geçeceğimi bilmiyorum. İçim ürperiyor. Hatırlıyorum bir anda. Aslında o ev yok. Annem ve babam da. Onlar başka bir şehirdeler.
Ben başka...

Dönmek, mümkün mü artık dönmek?

Bunu fark ettiğim anda, sıçrıyor muyum, yoksa düşüyor muyum bilmeden uyanıyorum.
Uyku sersemi; "Ben aslında deniz değilim ki!" diyorum.

Ama rüyamda gördüğüm o erkek çocuğu ben olmalıyım. Rüyamı hatırlamaya çalışıyorum. Hala sıcak çünkü. Belki de sıcak olan rüya değil yataktaki ben. Bilmiyorum. Köpekleri kafamdan uzaklaştırmaya çalışıp, gözlerimi yumuyorum. Rüyamdaki beni hatırlamaya çalışıyorum. Rüyamı düşünürken yine, adı deniz, bir erkek çocuğu oluyorum. İstanbul'dayım bu kez. Gece. Sokaklardayım. Üşüyorum. Dönecek bir yerim yok. Yalnızım.
En iyi tanıdığım ellerime bakıyorum hemen; avuç içlerime. Benim avuç içlerim işte. Hemen bir vitrine gidiyorum. Gözlerim aynı. Saçlarım bile. Ama pınar değil, uzun boylu, güzelce bir erkek çocuğu olmuşum.
Vitrinde gördüğüm deniz olan ben, pınar'a;
"Aynı rüyada birbirimizin bedenlerine hapsolduk" diyor. Kafam karışıyor. Sıçrayarak uyanıyorum. Bu sıçramaların, rüyada dolaşan ruhun bedene düşüşü olduğuna dair bir yazıyı aklıma getirip, artık uyanmaya karar veriyorum.

Bilgisayarda sıradaki şarkıya tıklıyorum, mutfağa gidiyorum.
deniz olan ben'in annesine ulaşamamasının, içimde eksik bıraktığı, o sıcak çay tadı iyi gelir diye düşünüyorum. Suyu kaynatıp çayı demlerken içerden gelen müziğin; Yeni Türkü'den; Fırtına olduğunu fark ediyorum.
Mırıldanmaya başlıyorum;

Yıllardan sonra, yollardan sonra, yeniden yan yana onlar.

Rüyanın gerçekliğinden dönememenin etkisiyle, bana mi ait acaba diye lambanın yarattığı yapay gölgeme bakıyorum. Rüyamda sokakta yürürken, güneşin önüme attığı gölgemin boyu geliyor aklıma. Vitrinin camındaki deniz oğlanla yolda güneşin gölgesini karşılaştırıyorum.

Aslında olmayan o evdeki, olmayan anne babamın yanına giden ben'im aynı deniz(oğlan) olduğunu bildiğimi, ama bu durumu yadırgamadığımı fark ediyorum. "Hayata benimle aynı izleri bırakan bir deniz var demek ki" diye, başkalarının belki de mantıksız bulacağı ama rüya sıcaklığından mıdır nedir, bana oldukça akıllıca gelen bir düşünceye inanıyorum birden.

Çayın demlenmesini beklerken bilgisayarın başına dönüyorum. Yeni Türkü
"Geçse de yolumuz bozkırlardan, deniz'lere çıkar sokaklar" diyor.

Bozkırlardan denizlere çıkan, o sokak ve köpekler geliyor aklıma. Karadeniz kadını annemin "Rüyada köpek görmek düşman demektir" diyen sesini duyuyorum içimde. İçimden bir huzursuzluk dalgası yükseliyor. İçinizle konuşur musunuz bilmiyorum, ama ben sıkça içimde benden başkasıymış gibi, bana akıl veren dost iç sesimle kalmayı seviyorum. "Ismarlama rüyaları bulma iksiri" diyor iç/sesim. "Düşmanla karşılaştığında dalga seslerini düşünmelisin."

Düşündüğüm dalga sesleri kulaklarıma değil içime düşüyorlar. "Herkesin içinde bir deniz vardır, çoğu insan merak etmez, bilmez bile yerini" diye fısıldıyor şaşkınlığıma gülümseyen iç ses. "Ağladıkça göz'lerinin pınarlarından, içinde bir denize akar. Hıçkırıkların yankısıdır dalgalar ve bir iç çekiş mesafesindedir denizlere pınarlar..."

İlkokulda ders kitabında bir resim vardı. Su döngüsü deyince hep aklıma o resim gelirdi. Dağın üzerinde bir kara bulut, yağmurlar, dağın eteklerinden doğan pınar denize akarlardı. Yine o görüntü geliyor aklıma ama bu kez fırtına bulutları; yağmur değil gözyaşı yağıyor, keskin kayalıklarından dağın pınar olarak doğup içimdeki denize akıyorum.
Kendime kahve falı bakar gibi;

Demek ki çektiğim sıkıntılar ve gözyaşları artık engin bir deniz olmuşlar ve dalga seslerinin yok edemeyeceği düşman yoktur asla, diye içsesime yanıt veriyorum.

"O zaman, ağlamak yok artık" diyor iç denizim.

"Yoksa konuşmam seninle!"

Bense sadece dalga sesleri duyuyorum, gülümsüyorum. Biliyorum ki içsesim aslında acılarımdan oluşmuş bir içdenizdir artık ve akıp kıyılarına, soruyorum dalgalarına;

Peki. Susar mısın bana?


İçeriden çaydanlığın sesi geliyor. Çay almaya gidiyorum...

Hiç yorum yok: