5 Ağustos 2010 Perşembe

sözleri beklerken


söz ler...
taşlardan, sopalardan, hıyanetten, cehaletten, biber gazlarından, yeşil sermayeden ve hatta liberalizmden bile daha güçlü aslında değil mi?
ve ben bu sabah metrobüste giderken ilk kez yüzümde gerçek bir gülümsemeyle geçtim köprüden.
her sabah geçtiğim boğaz köprüsünden.

kaç kez geçtim üstünden ey şehr-i istanbul'un boğazı?

ve yine ilk kez bu sabah farkettim ne kadar uzaktan baktığımı boğaza.
tam da hakan'ın 80'lerin başından alıp günümüze getirdiği faşizmin ve ikiyüzlü darbelerin çeşitleri üzerine çeşitlemeli yazısını okurken,
tam da onun kelimelerinde, şuncacık hayatım, bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyorken.
ilk kez ben,
adım her neyse,
fark ettim ki boğaz, mavi-gri, üzerinden gemiler geçen, ışıltılı bir kütle değil
aslında bir akıntıdır.
akmaktadır,
hayat gibi.
ve ben adı bir türlü çağrılmadığından, adını sıklıkla kendine ve insanlara yineleme gereği duyan ben,
hayatın da boğaz gibi akıp gittiğini fark ediverdim.
ne güzel bir aydınlanma anıydı.
seninle uyumak gibi.
sana uyanmak gibi.
sen ne kadar karaysan bir o kadar aydınlıktı sana uyumak,
ki kara'nın düali beyaz değil ışıktı.
adı hiç çağrılmadığından dönüp arkasına bakma adeti olmayan ben, bu sabah öyle baktım ki boğazın sularına, onun aslında akan bir su olduğunu görüverdim ve herkes önce bana sonra boğazda ne gördüğüme baktı metrobüste.
benim dünkü halim gibi, göremediler onlar da aktığını.

söz ler...
doğru kullanıldığında, bir çok kilidi aynı anda açan anahtarlar aslında değil mi? dört yandan saldıran kapitalizm düzeninin, kurşun askerlerinin, beynimize çektiği tüm kapıların kilitlerini açıyorlar. uyuşuklukları çözüyorlar.
sen de öyle güçlü söz ler gibisin. beklemekten vazgeçtiğim o anda gelerek, sadece gelmedin. avuçlarından kaçıp gitmek üzere olan beni, tekrar bana çevirdin.
bu her sabah uyanmak kadar zor ve büyük bir devrimdi. bilemezsin.

sözler, iki taraflı aynalar gibi aslında.
sen söylediğinde kendi gördüğün kısmını anlatıyorsun da, karşındaki belki sadece kendini görüyor o aynada.
bilemiyorsun.
ben, daha önce hiç çağrılmamış, çağrılmamayı kendine yediremediğini kimseye söyleyememiş adım her neyse,
ilk defa,
bu boğaz gibi akan hayatımda ilk defa
aramda bir ayna değil cam olduğunu anlayıp kullandım sözlerimi,
ve arada hiç bir şey olmaksızın ellerimi, dudaklarımı, tenimi, heyecandan titrememi.
ve sen gelerek sadece gelmedin istanbula,
beni de bana verdin.
iyi ki geldin .

Hiç yorum yok: