11 Ocak 2025 Cumartesi

sayemde

Tertemiz bir kağıt seçersin. 

Güzel de yazan bir kalem. 

Özenerek yazmak üzere oturursun. 

Neler neler yazacaksındır, 

O bembeyaz sayfalara. 

Okuyanın gözleri,  

bir kuş sürüsünün dalgalanarak uçuşu gibi, 

dolaşacak satırlar arasında 

ve aynı bir kuş gibi hafif hissedecek dersin.

Sonra,
    kontrol edemediğin,
                          beklenmedik,
                                    saçma bir şeyler olur. 

Düşünmeden yediğin sandviçin içindeki 

                                                               peynir düşer ve yağ olur sayfa.  Ya da kahveye çarpar elin 

dökülür kazayla.

Artık eskisi kadar temiz ve ilham verici değildir sayfa.

Hevesin kaçar. 

Sayfayı leke yüzünden atmak istemezsin. 

Ama artık o sayfaya yazmak da.


Bu sabah böyle hissederek uyandım.


Sanki çok güzel bir kağıt ve kalemim olmasına rağmen 

aptalca, 

düşüncesizce, 

beceriksizce 

kağıdı kirletmiş 

kullanılamaz hale getirmişim gibi.


Aslında başka amaçlar için kullanılsa

                                                              ya da başka birinin eline geçse 

çok daha etkileyici  olacakken,  

                                  kafasına sadece kağıt gölgelik yapan birinin eline geçmiş gibiyim, 

                                                                                                           ve o vizyonsuz bizzat benim.


Sınavdan kaldığım kesinmiş de, 

                                             kaçla kaldığımı öğrenmeyi bekliyor gibiyim.


Sanki kurallarını öğrenemediğim bir oyunda 

                                                                  beni kandırıp 

                                                                            sürekli yeniyorlar

ve zaten 

                    kazanmama hiç izin vermeyecekler gibi.



Üniversitede Saye adında bir kız vardı. 

Uzun, sağlıklı kumral saçları, avrupai yüz hatları, rahat tavırları ve derslerde girişkenliğiyle, sınıfın her

anlamda en dikkat çekici kızıydı.

Dikkat çekemediği zamanlarda, çizim masalarının üstüne çıkar zıplar bağırmaya başlardı.

"Herkes bana baksın, herkes bana baksııııaaaaannn"

Okuldayken sessiz ve silik bir tip olduğum için dikkatini  çekmemiştim. 

Benim kadar güvensiz ve iddiasız biri için fazla havalıydı. 

Büyük bir bankaya işe girdiğimde benimle daha sık görüşmeye başlamıştı. 

Bir gün bankadan bir arkadaşımla  otururken bizi aradı evine  davet etti. 

Gop'daki evine geleceğin parlak müdür  adaylarından çapkınlığıyla meşhur Orkunla gitmiştik. 

Evine  girdiğimizde bizi odasına aldı. Orkunun elinden tutup birlikte yatağa uzandı. 

Mumlar plaklar ve  hazırlanmış ortamla  sadece onunla  tanıştıracağım adama 

 hazırlanmış gibiydi. İkisini baş başa bırakıp salondaki kitaplığa gittim. Döndüğümde 

 aldığı bikiniyi giyip  göstermek için ısrar ediyordu ama Orkun ayaktaydı.  

Acelesi ve yetişmesi gereken bir yer olduğunu kalkmamız gerektiğini söyleyerek kaçtı.

O kadar güzel bir kızın kendini o hallere sokması çok garip gelmişti.

Ama anladım ki Saye istediğini elde etmek için her şeyi yapan o kızlardandı.

Ben değildim.


Saye bir gün sevgilimi ayarttı. İkisini de bıraktım.

Sonra bir gün okuldaki yakışıklı ve genç hocalardan birinin ani bir şekilde karısından boşandığını

ve Sayeyle olmaya başladığını duyduk. Bir süre birlikteydiler.

Sonra o hocanın en yakın arkadaşının karısından boşanarak Sayeyle olduğunu duyduk.

İki arkadaş küstüler.

Saye adamla evlendi.

Kocasının Bölüm Başkanı olduğu okulda

                                                             Profesör oldu.


Bense Hiç.


Sanki tek şansım olan bir sınavda, 

sınav kağıdını mahvetmişim 

ve şimdi 

sınav kağıdı olarak 

kendime bakıyor gibiyim.


Kurallarını hiç sevemediğim bir oyunda

Kaybedeceği baştan belli olan

Ve hiç bir gruba kabul edilmeyen o kişiyim.





Hiç yorum yok: