Bugün benim için çok önemli bir adam, kadın olduğunu yeni yeni fark eden bana, fotoğraflarımdan daha güzel bir kadın olduğumu söyledi. Çıplak kadın fotoğrafları çekme peşinde koşan önemsiz bir diğeri, terslendiğinden canımı sıkmak için önemsiz bazı şeyleri…
Bir sigara yaktım. Aslında sigarayı bırakmaya çalışıyordum ama insanlara şaşırmayı bırakmak daha önemli geldi o an. Her insanın ayrı bir dünyası var ve ben artık bazılarınınkine şaşırmadan bakıp çıkmayı öğreniyorum.
Kaos teorisini hatırladım şimdi bunları yazarken. Bazı olaylarda öyle çok etken oluyor ki artık bütün bu etkenlerle savaşacak ya da dünyayı değiştirecek kadar güçlü hissetmiyorum kendimi. Güç hala içimde ama ben o gücü insanları ve dünyayı değiştirmek için kullanmak istemiyorum. Sadece kendi dünyamı güzelleştirmek için kullanıyorum artık. İşte bu yüzden daha sakin ve daha güçlüyüm.
Bu geceki yalnızlık nöbetimde yeşil saçlı bir kadın çizdim. Upuzun saçları olan havanın içinde uçarcasına kollarını açmış ve acı acı gülümseyen...
Acı acı gülümsemek ne ilginç terim değil mi? Gülümsemenin acısı olur mu? Dememek gerekiyor işte. Oluyor. Acılar yaşanırken kocaman görünüyor. Aslında ufacıklar. Sadece o acı çemberinin dışına çıkıp ne kadar ufak olduklarına bakmak gerekiyor. Acıların dışına çıkmak, kendi içime dönmek oluyor. Çok sevdiğim yalnızlık nöbetlerimi tutuyorum o yüzden. Elimde kalemimle. Kulağımda o Lübnanlı kadının muhteşem sesinin dalgaları...
Bu kez dalgaların içinde, su içindeki balıklar kadar tutulamaz ve güzel bir adam...
Bugün sebepsiz yere güzel bir pazardı. Ve artık biliyorum ki bir zamanlar nefret ettiğim pazarlar da her şeye rağmen güzeldirler.
Üzeri haddinden fazla çizildiği için 1 liraya alabildiğim şiir kitabımdan Nazımın Piraye’ye yazdığı şiiri açtım ve o adamla arabada omzuna ilk kez başımı koyduğum zaman dinlediğimiz şarkı çalıyordu bunu okurken hala.
"Ne güzel şey, hatırlamak seni,
Ölüm ve zafer haberleri içinden.
Hapiste
Ve yaşım kırkı geçmişken."
Fazladan içtiğim boş son sigarayla, düşündüm ben de
"Ne güzel şey hatırlamak beni
Ölüm ve zafer haberleri içinden
Hapis hanemde
Ve yaşım geçmişi çoktan geçmişken…"
Cahit Külebi olsa o adam, dese ki gözlerime bakarak şu anda:
Sen bir kamış kadar narinsin
Öyle ince ki parmakların
Okşasan kırılır
Öpsen halsiz düşersin
Sen sabahlar kadar güzelsin
Pembesin beyazsın yeşilsin
Tarlalarda bulutların gölgesi gibi
Güzelsin
Mouzannar'ın sesi gibi dalgalı bir deniz gibi derim ki
Ey sevdikçe beni
Durmaksızın genişleyen omuzlarından çıkan kanatlarına şaşıran adam
Sen ki şaşkınlığın kendisisin.
Oyuncu bir kedinin kuyruğu olmak isterim sendeyken
Ve o şarkıdaki piyanonun siyah tuşları
Isırmak isterim aramızda duran sütlü çörekler misali
Mis kokulu sevgiden
Dudaklarından öper gibi
Sükunet dediğin ne ola ki?
Sen ki, sakinlikler şehri...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder